![]() ![]() ![]() ![]() |
Anamın deyişiyle “güzün yayla dönüşü” doğmuşum. Ailede okur-yazar olmadığından kimse doğum tarihimi bir yerlere kaydetmemiş. Okula gitme vakti gelince muhtara söylemişler, o da Gündoğmuş’a yolu düştüğünde nüfusa tahmin üzerinden yazdırmış. Köyde (Serinyaka) kırkımın karıştığını söyledikleri kişilere baktığımda, bu tarih 1963 yılının Ekim veya Kasım ayına karşılık geliyor. İlkokulu Serinyaka’da okudum. O yıllarda okulumuzda iki öğretmen vardı. İlk üç sınıfı bir öğretmen, 4. ve 5. sınıfları ise diğer öğretmen okuturdu. Ailenin en büyük çocuğu olduğum için, okul dışındaki zamanlarım ve yaz tatilleri çobanlık yapan babama yardım etmek, oğlak, sonraları kuzu gütmekle geçti.
İlkokulun son sınıfında okuyabilmek için tek çıkış yolumuz olan parasız yatılı okul sınavlarına katıldım. Köyümüzden benimle birlikte 5 çocuk bu sınavlarda başarılı olduk ve Antalya’ya okumaya gittik. Hızır Reis Orta Okulu’nu bitirdikten sonra tekrar sınava girdim ve İzmir-Tire Endüstri Meslek Lisesi’ni parasız yatılı olarak kazandım. 1980 yılında bu okulun Torna-Tesviye Bölümü’nden mezun oldum. Ortaokul ve Lise yıllarında yaz aylarında köye gelerek babamla birlikte çobanlık yaptım. Daha doğrusu babam önceleri davar (keçi), sonraları koyun, ben de oğlak ve sonraları kuzu çobanlığı yaptım.
Liseden mezun olduğum 1980 yılında girdiğim Üniversite sınavı sonucunda Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni kazandım. O yıllardaki üniversite sınav sisteminden biraz söz etmek gerekirse, sınav tek aşamalıydı, tercihler sınava başvuru sırasında alınıyordu ve az sayıda olan üniversitelerin her biri hangi okullardan öğrenci alacağını kendisi belirliyordu. Meslek lisesi çıkışlıların tercih edebileceği çok az sayıda bölüm vardı. Çok istediğim Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni tercih edemeyince, ikinci isteğim olan Ziraat Fakültesi’ni tercih ettim. Meslek lisesi çıkışlıları kabul eden tek Ziraat Fakültesi, o yıllarda yeni kurulmuş olan, Samsun Ziraat Fakültesi’ne geldim. Ekonomik nedenlerden dolayı bir yıl kayıt dondurdum ve bu sürede o yıllarda inşaatı devam eden Oymapınar Barajı’nda çalışarak para biriktirdim. 1985 yılında OMÜ Ziraat Fakültesi’nin Tarla Bitkileri Bölümü’nü derece ile bitirdim.
Mezun olduğum yılın sonbaharında aynı bölümde Yüksek Lisans eğitimine başladım. 1986 yılında Araştırma Görevlisi kadrosuna atandım. Yüksek Lisans eğitiminin ardından Doktora eğitimine başladım ve 1992 yılı sonunda tamamladım. 1993 yılında kısa süreli askerlik görevimi yaptım ve aynı yıl evlendim. 1994 yılında mezun olduğum bölüme Yrd. Doç. Dr. ünvanıyla öğretim üyesi olarak atandım. 1996 yılında Doçent, 2002 yılında Profesör ünvanlarını aldım. İki oğlum var. İyi düzeyde İngilizce ve orta düzeyde Rusça biliyorum. 30’dan fazlası uluslararası olmak üzere 100 civarında makalem yayınlandı. Bazı çalışma arkadaşlarımla birlikte 5 tane ders kitabının doğrudan yazarlığını, çeşitli kitaplarda da 7-8 tane bölüm yazarlığını üstlendim. Üniversite’de bazı idari görevler ve iki dönem bir sivil toplum kuruluşu olan Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanlığı görevini yürüttüm.
Hayatımın ilk yılları ve köydeki duruma ilişkin biraz ayrıntı vermemin nedeni, o koşulları yaşamayanların, özellikle gençlerin, o yıllardaki sosyo-ekonomik durumu daha iyi anlaması içindir. Konuyla ilgili bir anımdan da kısaca söz etmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Bir akşam ailece evde televizyon seyrederken, arıza nedeniyle kısa süreli bir elektrik kesintisi oldu. Konuyla ilgili konuşurken benim çocukluk yıllarımda köyümüzde elektrik, televizyon, telefon, bilgisayar olmadığından ve ben okula başladığımda evimizde gaz lambasının bile bulunmadığından, benim çıra ışığında “Senit”in üzerinde ödev yaptığımdan söz ettim. Her türlü ihtiyacı anında karşılanan, çok rahat koşullarda bilgisayar oyunları ile büyümüş olan çocuklarım bana inanmaz gözlerle baktılar. Sanki “Baba sen de amma attın ha, bize masal mı anlatıyorsun!” der gibiydiler. Anladım ki yaşamamış insanların o koşulları algılaması çok zor.
Bugün bulunduğum yerden geriye dönüp baktığımda, aslında ben Serinyaka’lı ya da daha genel olarak Gündoğmuş’lu olmanın avantajlarını yaşamışım. Çünkü biz yaşam mücadelesine hep eksiden başlıyoruz. Çoğu zaman bize yardım edecek kendimizden başka kimsemiz yok. Yaşama tutunmak ve başarılı olabilmek için çalışkan, kararlı ve bir o kadar da pes etmeyen bir yapıda olmamız gerekiyor. İçinde büyüdüğümüz ve kimliğimizin en önemli parçasını oluşturan Gündoğmuş ve oradaki koşulların, bize bu özellikleri kazandırdığını fark ettim. Bu nedenle Gündoğmuş’luların gittikleri yerlerde, yaptıkları işlerde yani kısacası yaşam mücadelesinde başarılı olma şansları çok yüksektir.
Zeki ACAR, Gündoğmuş Dergisi, 2013
Bu Yazı 413 Defa Okunmuştur. | Tweet |
![]() |