![]() ![]() ![]() ![]() |
Mehmet ÖZEREN:
SİGARAYI NASIL BIRAKTIM?
Sigara denen melun zehirle ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum. En uzak hatıralarım babamla ilgili. Bilhassa yaz günlerinde Güzle’deki evimizin çardağında, babamın somururcasına çektiği derin nefeslerin akabinde, ağzından burnundan bırakıverdiği beyaz dumanlara hayretle baktığımı hatırlıyorum. Beklide ta o zamanlar sanki babaların bir özelliği gibi nakşolmuştu beynimize.
Babamın sigarasını dedemden gizlemesi sebebiyle bunun bir “saygısızlık” durumu olduğunu tahmin etsem de, birçok büyüğümün fütursuzca tüttürdüğü dumanlar, hareketin “olumsuz” imajını kırıyordu.
Her şeye rağmen henüz okul çağına gelmeden sigaranın, büyüklerin serbest olduğu, ama küçüklerin men edildiği bir ikiyüzlü davranış olduğunu kavramıştım. Cezalandırılması gereken bir “suç” olduğunu öğrenmem içinse, benden 3 yaş büyük abimin sigara yüzünden dayak yemesine şahit olmam gerekiyormuş.
Henüz okula başladığım yıllarda, sinsice planlanmış bir oyunun kurbanı olarak sigara “zehirinin” tadına bakma bahtsızlığını yaşadım. Küçük bir tiryaki olmaya başlayan abim, potansiyel bir ispiyoncu olarak gördüğü BENİ, frenleyebilmek için “suç ortağı” olmamı sağlamış ve hiçbir şey anlamadığım ilk deneyimimi bir koz olarak kullanmaya başlamıştı.
Abimin, “sen de içtin” telkinleri sayesinde kendimi hem büyümüş hissediyor, hem de suç ortağı olduğumu kabul ediyordum. İşin açığı bu olumsuzlukların altında tatlı bir de gurur hali yaşıyordum. Büyüklerin yaptığı bir icraatı bacak kadar boyumla gizlice yapıyordum.
Aradan günler geçtikçe kendi yaşıtlarım arasında suç ortaklarımın azımsanamayacak kadar çok olduğunu sevinerek görüyordum. Yalnız değildim. Ve herkes büyük bir maharetle, gizlice içiyordu.
Arkadaşlarla burundan duman çıkarma ve içerde daha uzun süre duman tutma yarışmaları yaparken bağımlı hale geldiğimizin farkında bile değildik. Olmayan harçlıklarımızı en fazla sigaraya yatırmaya başladık. Hem de ucuz olacak diye en namussuz sigaraları tercih ediyorduk.
İlk tercihimiz yetmişli yıllarda 50 kuruş olan “üçüncü” sigarasıydı. 85 kuruş olan “ikinci” sigarası kapsam alanımıza girmiyordu. 1 Lira bulduğumuz zaman ”Bafra” sigarası alıyorduk. Ara sıra “ciğerlerimiz bayram etsin” diyerek “Samsun” veya “Maltepe” aldığımız da olurdu.
Yetmişli yıllar çay, şeker, yağ, pirinç, sigara vb. gibi maddelerin kıt bulunduğu, kuyruğa girerek temin edildiği yıllardı. O yıllarda iyi bir tiryaki olan babam sigarayı yarım kg. lık özmeler halinde eve getirir, kıtlığa karşı tedbir alırdı. Abimin, bu sigaralardan arakladığını hissedince kimseye çaktırmadan ben de aynı metodu izledim. Bu metodla sigarayı kolay temin etmenin yolunu bulmuştum.
Ama en ufak bir açık vermemiz bize ağıra patlıyor, babamın nar çubuğuyla yaptığı dayak fasılları sevgili Maltepeleri burnumuzdan getiriyordu. Babam döveceği zaman sopayı suçsuz olan kardeşlerime yaptırırdı. Sopayı beğenmezse, önce yapanı döverdi.
Biz her ceza faslında yemin billah bir daha içmemeye söz veriyor, ama dayağın acısı geçer geçmez tekrar o mikrop maddeyi yine ağzımıza alıyorduk. Sadece gizleme ve sigara temini konusunda yeni teknikler geliştirmek zorunda kalıyorduk.
Bağımlılığımız arttıkça, tütün temini konusunda insan onuruna yakışmayacak hareketleri yapmak mecburiyetinde kalıyor, daha kötüsü bu davranışları masum hale getirerek kendimizi kandırıyorduk. Kimin ağzından attığını bilmediğimiz izmaritlerin tütününü boşaltıp harmanlayınca sanki fabrikada işlenmiş gibi temizlediğimize inanıyorduk. Ayrıca incir dallarından yaptığımız ağızlıkların ucuna pamuk koyunca o pis maddeyi tamamen nikotinden bile arındırdığımızı iddia ediyorduk. Harmanladığımız tütünü ince resim kağıtlarına sararak sigara haline getiriyor ve incir dalından yaptığımız ağızlıklarla gönül rahatlığıyla içiyorduk. Ama bütün tedbirlere rağmen ara sıra yakalanıyoruz ve istisnasız dayak hakkımızı yiyoruz. Bir daha içmemeye azmü cezmü kasteyliyoruz, ama ilk fırsatta tekrar başlıyoruz.
Çocukluktan gençliğe geçiş dönemimiz bu minval üzere devam etti. Artık lise yıllarının son demlerine gelmiş sakallı bıyıklı olmuştuk. Artık biz sigarayı bıraksak da sigara bizi bırakmıyordu.
Lise son sınıfa geçtiğimiz yaz tatilinde, her yıl olduğu gibi yine Pınarbaşı’na göçmüştük. En iyi arkadaşım Dayımın Ali idi. Tabi yaptığımız yaramazlıklarda da suç ortağım. Cuma namazı kılmak için gittiğimiz Gelesandra’dan bir Maltepe paketi almıştık. Yolda içerek geldik. Ben büyük bir acemilik olarak sigarayı cebimde unutup ceketimi eve çıkardım. İkindiden sonra tekrar ceketimi giyerek Ali ile beraber Geley Daş’a doğru yürüdük. Dünyanın en sorunsuz insanları gibi sigaramızı ateşledik.
Yürüyüşün sonunda paketi bir ağaç kovuğuna sakladık. Evlere geri döndük. Eve geldiğim zaman anam ayran yayıyordu. Ona yardım etmek için ceketimi çıkardım, astım. Anamdan bişşeği istedim ve ritmik bir şekilde ayran yaymaya başladım. Anam da bişşeği bana verip cekete doğru yürüdü. Büyük bir kararlılıkla ulaştığı ceketimin, hışımla cebine baktı. Bütün ceplerin içini dışına çevirip aradığını bulamayınca bir öfke yumağı halinde:
-“Buradaki sigara nereye gitti?” dedi.
-“Ana haberim yok. Ne sigarası?” dedim.
-“Ulan yalan söyleme… Daha demin cebinde bir paket sigara vardı.”
-“Ana vallahi haberim yok. Hem ben sigarayı bıraktım.” Dedimse de anam ayranı tuluğu bıraktı. Eline geçirdiği ilk odun parçasıyla taarruza geçti. Ben henüz bişşeği bırakmaya fırsat bulamadan kıçıma gelen şiddeti yüksek darbelerden nasiplendim. Dışarı kaçmak aklıma gelmediği için tuluğun etrafında dolanmaya başladım. Anam da mukavemetli silahı ledin odunuyla hem kovalayıp, hem de yetiştiği yerde darbeyi indiriyordu. “Çok dayak yedim” diyecek kadar isabet almıştım. Nihayet dışarı kaçmak aklıma geldi de Anamın kapsam alanından kurtuldum. Ben az hasarla sopaların kapsam alanından kurtulmuştum ama anacığım öfke selinin tesirinden kurtulamamıştı.
-“Akşam baban gelsin, sorduracağım sana.” Dedi ve tuluğun yanına döndü.
Anamın son sözü dizlerimin bağını çözmeye yetti. Babamın adının geçmesi, onun bu olayı duyacak olması, akşam bir aile mahkemesinin kurulacak olması beni bitirmişti. Benim suçlu bulunacağımın kesin olduğu bir sorgulamanın akabinde,
“-Taceddin, güzel bir değnek yap getir.” Mealindeki babamın sesi beynimde yankılanıyordu. Bu endişeli duygularla anama yaklaştım.
“-Ana, n’olur babama söyleme. Bir daha içmeyeceğim.” Dedim. Anam bişşeği bırakmadan,
“-Neyi ay hayvan, bu kaçıncı söz verme? Bıktım senin yalanlarından.” Diyerek ilk hamlemi boşa çıkardı. Ben bütün masumiyetimi ve kibarlığımı takınarak, anamın da şefkat ve merhamet duygularını tahrik etmeye çalışarak,
“-Bak anacığım bana bir fırsat daha ver. Benim sigarayı bırakmamı istemez misin. Sen benim anamsın. Benim dayak yememden ne zevk alacaksın? Eğer beni babama söylersen vallahi billahi ölünceye kadar içeceğim. Dövseniz değil öldürseniz yine içeceğim. Ama babama söylemezsen vallahi billahi bırakacağım. O yarım kalan Maltepe paketini bile içmeyeceğim.” Dedim. Anamı ikna edememiştim. O hala “sen zaten çok yeminler ettin, çok yeminler bozdun.” Havasındaydı.
Anamın yanından ayrılıp, bir ikindi namazı kıldım. Rabbime yönelerek dua ettim. “Allah’ım anam babama şikâyet etmezse söz veriyorum sigarayı bırakacağım.”
O gün akşam çok zor oldu. Akşam yemeğini yer yemez yatağa girdim. Biz kardeşlerimle çardakta yatıyorduk. Yorganı başıma çekip konuşulanları dinlemeye başladım. Anamın şikayetçi olup olmayacağını merak ediyordum. Ben bütün dikkatimle dinlerken uyuyup kalmışım.
Sabahleyin herkesten önce uyandığım halde, yataktan çıkmadım. Kahvaltı sofrasına da oturmadım. Ama konuşulanları dinlemeye devam ettim. Anam duyduğum kadarıyla babama şikayet etmemişti. Çünkü babam hiçbir şey demeden ağır, ağır gitme hazırlıklarına başlamıştı.
Nihayet babamın gittiğini motor sesinden anladım. Ben de gönül huzuruyla yataktan çıktım. Anam gözlerimin içine bakarak,
“-Bak babana söylemedim. Hadi oğlum bırak şu sigarayı.” Dedi. Sevgiyle, minnetle anama baktım.
“-Sağol anacığım. Allah senden razı olsun. Tabi ki bıraktım. Sadece sana değil, Rabbime de söz verdim” dedim. Kuşluk vakti Ali ile sigarayı sakladığımız yere doğru yürüdük. Ali’ye olayı anlatıp, sigarayı bıraktığımı söyledim. Önce inanmak istemedi. Sonra sigara yakmayınca “Sen bıraktıysan ben niye içeyim?” dedi ve paketi buruşturarak attı.
Bu hatırayı yaşadığımda 17 yaşımdaydım. Şimdi 48 yaşımdayım. Anamın affetmesi ve bana bir şans daha vermesi sayesinde 31 senedir sigara içmiyorum. En iyimser rakamlara göre günde 5 liralık bir sigara içseydim, 31 senede 365 x 31x5= 56. 575 Liralık sigara içmiş olacaktım. Bu da lüx bir araba veya bir ev demekti. Bir ev veya araba yakmaktan kurtulduğumun yanında beni mezara ağır, ağır yaklaştıracak bir illetten kurtularak daha sağlıklı bir hayat geçirdim.
Allah senden razı olsun anam. Analık vazifelerine ilave olarak bir de eğitimcilik sorumluluğunu üstlenerek beni zarardan kurtardın. Eğitimde aşırı cezanın çözüm olmadığını, daha pedogoji okumadan öğrettin.
Mehmet ÖZEREN
Kaynak; Gündoğmuş Dergisi 4. Sayı- 2013
Bu Yazı 249 Defa Okunmuştur. | Tweet |
![]() |