![]() ![]() ![]() ![]() |
OKUMAK,
İNSAN İLE HAYVAN ARASINDAKİ
EN ÖNEMLİ FARKTIR
Taceddin ÖZEREN
Yüce Yaratıcı’nın en değerli ve en şerefli eseri olan insana ilk emri: OKU!
Okumak niçin İLK EMİR?
Çünkü okumak, insanlar ile diğer canlılar arasındaki yegâne farktır.
İnsanlar, hayat sahibidir, hayvanlar da hayat sahibidir.
İnsanlar, akıl sahibidir, hayvanlar da akıl sahibidir.
İnsanlar konuşurlar ve iletişim kurarlar, hayvanlar da konuşur ve iletişim kurarlar.
İnsanların his ve duyguları vardır, hayvanların da his ve duyguları vardır.
İnsanların bilgilerivardır, hayvanların da bilgileri vardır.
İnsanlar öğrenirler, hayvanlar da öğrenirler.
İnsanlarınyetenekleri vardır, hayvanların da yetenekleri vardır. İnsanların yetenekleri geliştirilebilir, hayvanların yetenekleri de geliştirilebilir.
İnsanlar okuyabilirler; ama hayvanlar okuyamazlar.
İnsanlar okudukça gerçek insan olurlar ve mükemmelleşirler…
Bizler, ilk emri “oku” olan bir dinin mensuplarıyız. Peygamber Efendimiz, bize annemizden doğduğumuz günden öleceğimiz güne kadar yani “beşikten mezara kadar” ilim öğrenmemizi, okumamızı, sürekli öğrenme halinde olmamızı emreder.
Onun için bizim inanç ve kültürümüz, “OKU” mak üzerine bina edilmiştir.
Bizim milletimiz, “KİTAB” ı hayatın merkezine koymuş ve uğrunda ölünecek mukaddes değerlerden birisi olarak kabul etmiştir. Bu millet kitaba ve okumaya önem verdikçe ilerlemiş, kalkınmış, güçlenmiş, gelişmiş, zirveleşmiş ve insanlık tarihinin en büyük medeniyetini kurmuştur. Kitaba ve okumaya yabancılaştıkça da gerilemiş, fakirleşmiş, zayıflamış ve yok olmanın eşiğine gelmiştir.
Bir zamanlar, kitaba, okumaya, ilim öğrenmeye büyük önem vermiş ve âlimleri baş tacı yapmıştık. Batı dünyasında ilim adamları kilise tarafından aforoz edilip, giyotinlerle öldürülürken, şanlı ecdadımız zulme uğrayan âlimlere kucak açmış, ilim erbabını baş tacı etmiş ve içinde yüz binlerce eser bulunan kütüphaneler kurmuştu.
Maalesef günümüzde kitaba ve okumaya gerekli önemin verildiğini söyleyemeyiz. Ülkemizde kitap okuma alışkanlığı, gelişmiş batı ülkelerine oranla çok düşük düzeylerde. İnsanlarımız maalesef kitaba uzak ve yabancı durumda. Kitap hayati bir ihtiyaç maddesi olarak algılanmıyor ve ihtiyaçlar sıralamasına giremiyor. Toplumun çoğunluğu Okuma Özürlü bireylerden meydana geliyor.
Birileri, bizi okumayan, düşünmeyen, araştırmayan, sorgulamayan, kolay ikna edilir, kolay yönlendirilir ve kolay yönetilir bireyler haline getirmek için bilinçli olarak kitaptan uzaklaştırdı ve kitaba yabancılaştırdı. Ecdadımızın özenle kurduğu, milli hafızamız ve entelektüel birikimimiz mahiyetindeki kütüphanelere ve kitaplara yabancılaştırıldık. Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerimin bile okunması ve öğretilmesi yasaklanmış, dini eser neşretmek ve okumak en büyük suçlar arasında sayılmıştı.
Anne babalar, çocukları çok kitap okursa ya kafayı üşüteceğine/ psikolojisinin bozulacağına, ya da devlet ile kavgalı anarşist olacağına, kitaptan ve kitap okumaktan uzak durulması gerektiğine ikna edilmişlerdi.
Daha yakın zamana kadar öğrenciler arasında kitap okumak ve ders çalışmak küçümsenir ve alay konusu edilirdi. Okumak ve çalışmak “ineklemek” olarak nitelenirdi.
Bu ülkede kitap okuyanlar (özellikle de dini eserleri okuyanlar) yıllarca irticai faaliyette bulunmak yaftasıyla suçlu muamelesi gördüler ve zulme uğradılar.
Okumamak bir hünermiş gibi, “Bana oku demede, ne dersen de” sözü söyletildi bilinçsiz dillere. Kitap ile bomba- tabanca-tüfek aynı masanın üzerinde yan yana konularak “suç aletleri” olarak birlikte sergilendi. Çocuk kitap okursa, “anarşist olur” diye korkutuldu masum anne- babalar. Kitap yazan mütefekkirler ve birlikte kitap okuyan talebeler, sakıncalı adam muamelesi görerek mahkemelerde ve hapishanelerde süründürüldüler.
Sonuçta, kitaba karşı mesafeli duran, okuma özürlü bireyler yığını haline geldi toplum.
Tüm bunlara sebep olarak; seksen yıldır uğruna inancımızdan, kültürümüzden ve ahlakımızdan tavizler verdiğimiz “çağdaş uygarlık düzeyine” ise bir türlü ulaşamadık…
Devlet yönetimine hakim olan batılılaşmacı kadrolar, batı dünyasının telkin, tavsiye ve yönlendirmeleriyle bizi kitaba yabancılaştırırken; batı dünyasının kendisi kitabı baştacı yapıyor, her ortamda ve her fırsatta harıl harıl kitap okuyordu.
Kitap okuma konusunda ülkeler arasındaki karşılaştırmalı veriler bir göz atalım:
Avrupa ve Japonya da kişi başına günlük ortalama kitap okuma süresi yaklaşık 35 dakika olduğu halde, bizde sadece 12 saniye civarında.
Batıda dev kitap mağazaları arı kovanı gibi çalışırken, bizim kitapçılar bir bir kapanıyor veya kırtasiye/bilgisayar malzemeleri dükkanına dönüşüyor. Ülkemizde son 5 yılda satış/ciro yetersizliği nedeniyle 10 bin den fazla kitapçı dükkanı kapandı.
Türkiye’de kitap, ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235. sırada yer alıyor.
Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, ABD’de yüzde 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, bizim ülkemizde sadece on binde bir kişi kitap okuyor.
Türkiye’de günde ortalama beş saat televizyon seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece altı saat ayrılıyor. Kitap okumak için bizim ayırdığımız zamana oranla; Norveçli 300 kat, ABD’li 210 kat, İngiliz 87 kat, Japon 97 kat daha fazla zaman ayırıyor.
8 milyon nüfuslu Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken, 75 milyon nüfuslu Türkiye’de bu rakam ortalama 2 - 3 bin dolayında. Japon yılda ortalama 25 adet, İsviçreli 10 adet, Fransız 7 adet kitap okurken, Türkiye’de 10 kişi bir kitap okuyor.
Kitaba para vermiyoruz: Birleşmiş Milletler araştırmasına göre kitap için 1 yılda harcanan para ortalama; Norveçli: 137 $, Alman: 122 $, Belçikalı: 100 $, Avustralyalı: 100 $, Güney Koreli: 39 $, Türk: 0, 45 $ harcıyor. Birleşmiş Milletler’in insani gelişim raporunda ülkeler kitap okuma oranlarına göre sıralanmış ve Türkiye ancak 86. sırada yer alabilmiştir.
Rakamlar, Ülkemiz ve bizim insanlarımız açısından pek iç açıcı görünmüyor.
Oysa İlim, kültür, sanat, teknoloji, ekonomi, askeri vs. her alanda kalkınabilmek ve geleceğin dünyasında “Büyük Türkiye” yi inşa edebilmek için; çok okuyan, sürekli öğrenen, düşünen, araştıran, sorgulayan, çok çalışan ve üreten nesiller yetiştirmek zorundayız. Bunu sağlamanın yolu ise; çocuklarımıza ve gençlerimize okumayı sevdirmektir.
Artık çok bilenlerin ve bilgiyi iyi yönetenlerin, az bilenlere hükmettiği ve sömürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Devletimizin ve milletimizin bekası için yeniden KİTABI hayatımızın merkezine koyarak okuyan toplum ve bilgi toplumu olmak zorundayız.
Günümüzde kitap okumanın önemi ve faydası konusunda hemen hemen herkes hem fikir durumda. Kitap okuma alışkanlığı olmayan ve hiç kitap okumayan insanlar bile kitap okumanın öneminin farkındalar.
Türkiye, kitaba yabancılaşmanın ve az okumanın acı bedellerini ödemeye başlayınca, kitap okumanın önemini daha derinden hissetmeye ve okuma alışkanlığını kazandıracak tedbirler aramaya başladı. Son on yıldır kitap konusu yoğun biçimde gündemimize girmeye ve okumanın önündeki engeller kaldırılmaya başlandı. Okuyan bir toplum haline gelebilmek için Devletin Zirvesi de harekete geçti.Toplumda her kesime okuma alışkanlığının kazandırılması ve bu alışkanlığın geliştirilmesi amacıyla, Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere pek çok kurum ve kuruluşlar tarafından okuma kampanyaları düzenlenmeye başlandı.
Bu kampanyalarla muhakkak kitap ve okuma alışkanlığı konusuna dikkat çekildi ve önemli faydalar sağlandı, ama hala arzu edilen noktaya gelinemedi.
Bazı illerde okuma kampanyaları kapsamında yüz binlerce hatta milyonlarca kitap dağıtıldığı halde yine de okuma alışkanlığı kazandırılamadığı ve hediye edilen, dağıtılan kitapların okutulamadığı bir gerçektir.
Bazı illerde okullarda veya kamu kurumlarında öğrencilerden ve personelden dersin veya mesainin belli bir süresinin toplu okumaya ayrılarak insanlardan tahsis edilen o zaman dilimi içerisinde kitap okumaları istendiği halde bu uygulamaların işe yaramadığı, insanlarda okuma alışkanlığı kazandıramadığı, uygulamanın sadece görüntüde kaldığı tecrübe edildi.
Sinan Çetin’nin ´Mutlu ol! Bu bir emirdir´ adlı kısa metrajlı filmindeki; askerin vatandaşa mavzeri doğrultup “mutlu olun” diye emretmesiyle vatandaşın mutlu olamadığı gibi, insanlara “kitap oku” diye talimatlar vererek kitap okutamıyoruz.
Kitap okuma konusundaki olumsuz örnekleri çoğaltmak mümkün. Önümüzde iki seçenek var: Ya çok fazla kitap dağıtarak, çok kitap okunuyor göstermek; ya da etkin ve gerçekçi tedbirler alarak okumayı sevdirmek ve gerçekten kitap okunmasını sağlamak.
Burada temel sorun şu: İnsanları kitapla nasıl tanıştıracağız, okumayı nasıl sevdireceğiz, insanları kitap okumak üzere nasıl harekete geçireceğiz ve okuma alışkanlığını nasıl kazandıracağız?
Bu sorulara doğru cevaplar bulup, doğru çözümler üretebilirsek, ancak o zaman okumayı sevdirebilir ve okuma alışkanlığını kazandırabiliriz. Okutmak için; sevdirmemiz, inandırmamız, okumaya ikna etmemiz ve harekete geçirmemiz gerekir.
Unutmayalım ki, bir toplumda neler itibar görür ve taltif edilirse; ilgi, dikkat ve kabiliyetler o tarafa yönelerek, o cihette gelişirler,zaman ve enerjiler oraya kullanılmaya başlanır.Kitap okumayı sevdirmenin ve okuma alışkanlığını geliştirmenin en etkili yöntemi, devlet ve toplum nezdinde “OKU”manın değerli kılınması ve okuyan kişilerin toplum karşısında sosyal yönden tatmin olmalarının ve toplum katında prestij kazanmalarının sağlanmasıdır.
Taceddin ÖZEREN - 06. 11. 2016
Bu Yazı 494 Defa Okunmuştur. | Tweet |
![]() |