![]() ![]() ![]() ![]() |
Ümitsizlik Üstüne
Ekrem Kılıç
Cenâb-ı Hakk’ın kullarına çok ve çeşitli emirleri vardır. Bunların içinde hangisinin en mühim yer işgal ettiği kulun o anki hâline göre değerlendirilebilir. Elbette, topluma âit farzlar ile şahsî farzların bir olmadığı gibi, âdetâ, her bir emrin kendi çapında bir riyâseti bulunur. Zannımca, içtimâî mes’elelerde ümitsizlik bir kanser illeti gibi tesir yapar. Bu sebeple de, insanların hiçbir konuda Allah’tan (cc) ümit kesmeleri doğru olmaz...
Hz. Peygamber’in (sas) tebliği ile müslümanlar her zaman ümitli olmuşlardır. En kötü zamanlarda bile îmânlarının gereği olan şekilde davranmışlardır. Bütün dünyâ onlara karşı olduğunda bile ümitlerini aslâ kaybetmemişlerdir. Bizim şu içinde yaşadığımız günler, onların zamanlarından daha kötü değildir. Ümitlerimizi kaybettiğimiz an mağlûbiyet başlamış demektir. İnanıyorsak üstün olduğumuz bizzat Hâlık-i Kâinât tarafından bildirilmekte değil midir? O halde, ümitsizlik için ne sebep var?!.
Bize düşen kulluk görevlerimizi hakkıyla yerine getirmektir. Bundan sonrası için artık sonuçlara râzı olmak gerekir. Cenâb-ı Hakk’ın takdiri ne ise, o yerine gelecektir. Sonuç ne olursa olsun, biz vazîfesini yapmış insanların iç rahatlığı ile katlanırız. Çünkü, bundan başka yapabileceğimiz bir şey olmadığı gibi netîceden sorumlu da tutulmayacağımızı bilmekteyiz...
Kendi sorumluluk alanımızda: nefsimize, âile fertlerimize, nazımızın-sözümüzün geçtiği çevremize elden geldiği kadar hakîkatleri anlatırız. Anlattıklarımızı yaşayarak güzel örnek oluruz. Her şeye rağmen doğru bildiklerimizi yaymak için çalışırız. Ama, gücümüzün yetmeyeceği engellerle karşılaştığımızda da, bize düşeni yaptığımız için bütün yarattığı varlıklardan her an haberdar olan Kadîr-i Külli Şey’e tevekkül ederiz.
İsyan ve günah çukuruna düşmekten, itaat ve tevbe ipine sarılarak kendimizi kurtarır; başkalarını da güzel nasîhatlarla ve hayra teşvikle kurtarmaya çalışırız. En günahkâr insan için bile, ölmedikçe bir kurtuluş şansı olduğunu hatırlarız. Başkalarını toptan mahkûm etmek gibi kötü bir düşünce içinde olmayız. Kendimizden kurtuluşa ermişlik noktasından emîn olmayız. Fakat, kurtuluşa ermekten ümîdimizi de kesmeyiz. Hele bunu başkaları için hiç ihmâl etmeyiz. Çünkü, ancak kendi nefsimizi bilmekteyiz. Başkaları hakkında yalnızca hüsn-i zanna me’muruz.
Ümidimizi yitirmediğimiz müddetçe, inanın ki, yenilmiş olsak da galip sayılırız. Çünkü, asıl olan, mâneviyâtını bozmamaktır. Târih sayfaları bunun bir çok güzel örneği ile doludur. Yenile yenile yenmeyi öğrenen nice komutanlar, en kötü felâketlerden sonra kurtuluşa eren kavimler, en onulmaz yaralardan kurtulan ölümcül hastalar hepimizin mâlûmudur... Özellikle, Allâhu Teâlâ, kullarına hiçbir konuda kendi rahmetinden ümitlerini kesmemelerini emretmişken, böyle bir duruma düşmek hiç akıl kârı değildir!
Biz kendi görevimizi yapmazsak, Cenâb-ı Hakîm ve Hâkim olan Allah, bunları meleklere yaptıracak değil ya! Çünkü, imtihana tâbi olan bizleriz, melekler değil... Ama, mükellefiyetlerimizi yapmaya niyet ve azmettikten sonra, emîn olalım ki, Rabb’ül-âlemîn olan Allah, gerekirse meleklerini de yardımımıza yollamaktan âciz değildir.
Biz önce ümitsizliği yenelim. Gerisi Allah kerîm...
Bu Yazı 380 Defa Okunmuştur. | Tweet |
![]() |